Çocuğunuz Sevginizi En Çok Ne Zaman Hisseder?

ebeveyn | sakinlik

Yıllar önce televizyonda Opening Act diye bir program izliyordum. Bu program Amerika’da henüz ünlü olmamış yetenekleri keşfedip, onların ünlü insanların konserlerinin açılışlarını yaparak tanınmalarına destek olan son derece düzgün bir program.

O gün izlediğim bölümde yüreğime derinden dokunan hatta beni ağlatan bir olay oldu.

20‘li yaşlarında henüz tanınmamış Von Smith adlı Amerikalı genç bir müzisyene, Lady Gaga’nın Avustralya’daki konserinin açılış şarkılarını söyleme fırsatı verdiler. Haberi alınca Von tabii ki sevinçten çıldırdı ama aynı zaman da haberi öğrendiği saniyeden itibaren içinde bir panik ve korku başladı.

Sonuçta dünya çapında ünlü bir starın konserindeki açılış şarkılarını söyleyecekti. Henüz kimse onu tanımıyordu ve belki tüm kariyeri ve geleceği bu konserdeki performansına bağlıydı. Ve de bu konser evinden binlerce kilometre uzakta, daha önce hiç gitmediği ve hiçbir tanıdığının olmadığı bir yerde olacaktı. Onun yanında bir desteğe ve tanıdık yüze ihtiyacı olacağını düşünen program yapımcıları, yanında bir kişiyi getirebileceğini ve tüm masraflarının karşılanacağını söylediler.

Von’un ilk aklına gelen kişi annesi oldu.

Buraya kadar herşey güzel de, olay bundan sonra başlıyor.

Annesi, Von’un kariyer seçiminden mutlu değildi ve onu desteklediği pek söylenemezdi. Ama buna rağmen Von, çok çalışarak kendini geliştirmiş ve belki yüzlerce kişi arasından bu başarıyı yakalayıp seçilen kişi olmuştu. Ama son derece heyecanlı ve stresliydi. Annesinin yanında olmasını istiyordu. Onun desteğine ihtiyacı vardı. Annesinin de kendisiyle Avustralya’ya gelmesini istedi.

Ama Lady Gaga’yı internetten araştıran annesi, onun tarzının kendi inançlarına aykırı olduğunu, böyle bir organizasyonda oğlunu destekleyemeyeceğini söyledi ve konsere gidip oğlunu izlemeyi reddetti.

Von yıkılmıştı. Morali sıfıra inmişti. Onun durumunu gören program yapımcısı Nigel Lythgoe, Von’un annesini ikna etmeye çalışmak amacıyla ona telefon açtı. Von’un, annesinin desteğine özellikle şu anda ne kadar ihtiyaç duyduğunu anlattı. Ayrıca Lady Gaga’yı sevmemesine saygı duyduğunu, onunla aynı ortama girme veya konuşma mecburiyetinin olmadığını, Von’un açılış şarkıları biter bitmez, Lady Gaga çıkmadan konser alanını terk edebileceklerini, burada önemli olan şeyin Lady Gaga değil, Von’un hayatının belki de en önemli gününde annesinin yanında olması olduğunu anlatmaya çalıştı.

Ama annesi kararlıydı. Oğlunu çok sevdiğini ama inançlarının onun yanında olmasını engellediğini ve onunla gidemeyeceğini tekrarladı.

Program yapımcısı Nigel, Von’un annesine, kendisinin de bu yollardan geçtiğini, annesinin sürekli onun yanında olduğu ve ona destek verdiği için ne kadar müteşekkir olduğunu anlattı ve dedi ki “Keşke siz de kalbinizde oğlunuz için bu sevgiyi bulabilseydiniz, sizi gerçekten anlayamıyorum, çok üzgünüm”.

Telefonun diğer tarafında Von’un annesinin gözlerindeki acıyı görebiliyordum.

Oğlunu ne kadar sevdiği belliydi, aslında onun yanında olmak istediği de.

Ama sanki elleri kolları bağlıydı. Bir tarafta inancı ve muhtemelen eğer oğlunu desteklerse, o inanca mensup diğer insanlar ne düşünür korkusu; diğer tarafta da oğlu ve onunla olan ilişkisi.

O noktada artık gözlerimden yaşlar süzülüyordu.

Hem Von için, çünkü annesine en çok ihtiyacı olduğu bir zamanda onun yanında olmayacaktı ve muhtemelen hayatı boyunca da içinde bunun kırgınlığını hissedecekti.

Göz yaşlarım hem de anne için akıyordu, çünkü içten içe oğlunun yanında olmadığı için aslında acı içinde olduğunu ve o da hayatı boyunca oğlu için böyle önemli bir zamanda onun yanında olabilme fırsatı varken, olmamayı seçmesinin suçluluk duygusu ve pişmanlığı ile yaşayacaktı.

Çünkü insanın elinde olmadan çocuğunun yanında olamaması ile kendi iradesiyle yanında olmamayı seçmesi arasında büyük bir fark var. Ve çocuklar bu farkı çok güzel anlıyorlar.

Bu yüzden aslında anne için daha üzgündüm.

Sonuçta hiç kimse anneyi ikna edemedi. Von uçağa bineceği son ana kadar bir umutla annesinden haber bekledi ama olmadı. Neyse ki, annesi yerine kızkardeşi onu desteklemeye geldi ve Avustralya’ya beraber uçtular.

Konser günü geldi çattı. Von sahneye çıkmadan önce hala “Annemin beni sevdiğini biliyorum ama keşke annem burada olsaydı” diyordu.

Herşeye rağmen sahneye çıktı, gayet başarılı bir performans sergiledi, kızkardeşi de onu gururla izledi ve çılgınca alkışladı. Böylece Von’un kariyerinde yepyeni bir sayfa açılmış oldu ama annesiyle ilişkisine ne oldu, işte onu bilmiyorum. Ama şunu biliyorum. Von’un annesinden aldığı mesaj “Annem onun inançlarına uygun yaşadığım sürece benim yanımda olacak” oldu.

Beni yanlış anlamayın, herkesin inancına sonsuz saygım var. Ama şu konuda size hiç politika yapmayacağım ve duygularımı çok açık yazacağım (ve yazarken yine gözlerim doluyor):

Biz niye variz?

Niye bebekler topraktan, havadan, sudan birden bire ortaya çıkmıyor da bir anne ve babadan oluşuyor.

Çünkü onları her koşulda kayıtsız şartsız sevecek ve onların yanında olacak birilerine ihtiyaçları var. Eğer bu çocukları biz bu dünyaya getirdiysek veya evlat edinip onların anne ve babası olma kararını aldıysak, onları kayıtsız şartsız sevmek onlara boynumuzun borcu.

Bize, yani ebeveynlerine bu yüzden ihtiyaçları var. Yoksa sadece yedirmek, giydirmek, okutmak için değil.

Biz bu çocukları sevmek ve sevilmek için dünyaya getirmiyor muyuz, veya evlat edinmiyor muyuz?

Çocukları, onlar her istediğimizi yaparken, sözümüzü dinlerken, yüzlerinde gülücükler varken, okuldan iyi notlar getirdiklerinde, bizim istediğimiz kariyer yolunu seçtiklerinde ve hatta bizim onayladığımız kişilerle evlendiklerinde sevmek kolay, hem de çok kolay.

Peki ya, birşeye hayır dediğimizdeki kriz anlarında ağlarken, bağırırken, bizden nefret ettiklerini söylediklerinde, hatta bize vurduklarında…

Bizim istediğimiz aktiviteleri yapmayı istemediklerinde, okuldan düşük notlar getirdiklerinde, lise veya üniversite sınavlarında beklediğimiz performansı gösteremediklerinde, sokakta krize girip bizi başkalarının önünde zor durumda bıraktıklarında, en sevdiğimiz bibloyu düşürüp kırdıklarında…

Daha da ileri gideyim, sigara içtiklerinde, genç yaşta cinsel ilişkiye girdiklerinde, evlenmeden hamile kaldıklarında, uyuşturucu kullandıklarında, onaylamadığımız kişilerle evlenmek istediklerinde, bizden farklı politik veya dini tercihleri olduğunda veya farklı cinsel tercihleri olduğunu öğrendiğimizde…

Ya bu zamanlarda?

Bu zamanlarda sevgimizi, desteğimizi ve ilgimizi daha mı az hakediyorlar?

Belki biz hiç farkında değiliz ama çocuklarımızın gözünde onları gerçekten ne kadar sevdiğimize dair, gerçek anne babalık testimiz işte bu anlarda oluyor. En çok bu anlarda bizim olgunluğumuza, sakinliğimize ve onların yanlarında olmamıza ihtiyaçları var.

Bu onların her davranışını kabul edeceğiz veya onaylayacağız anlamına gelmiyor, ama farklı düşündüğümüz anlarda bile, davranışlarını onaylamadığımız anlarda bile onların yanında olmak anlamına geliyor.

Bana göre kayıtsız şartsız sevgi bu demek.

Sonuçta onlar da insan, biz de insanız, elbet farklı isteklerimiz ve görüşlerimiz olacak. Ama bu farklılıkların aramıza girmesine, bizi uzaklaştırmasına ve sevgi bağımızı koparmasına müsade edersek o zaman hala kayıtsız şartsız seviyor olur muyuz?

Biz anne babalar dışında hayatlarına giren herkes onları “şartlı” sevecektir, bir beklentiyi karşıladıkları sürece onlarla olacaklardır, onlara sevgi ve ilgi göstereceklerdir. Arkadaşları, hatta eşleri.

Bu dünyada onları kayıtsız şartsız sevme rolü bize verilmiş, anne babalara.

Ne büyük bir şans, ne büyük bir onur, ne güzel bir ilişki, ne güzel bir duygu.

Zor anlarında size güvenip, sizi yanında isteyen birinin olması, hata yaptığında “ben sana söylemiştim” deyip onu azarlamak yerine omuzunu koyup ağlayacağı bir baş olması…işte bizim rolümüz bu, bizden en çok buna ihtiyaçları var.

Ve daha da önemlisi başları sıkıştığında yabancılara değil, bizlere, anne babalarına gelip yardım isteyebilmelerinin tek yolu bu. Onları farklı düşüncelerimize veya hatalarına rağmen kayıtsız şartsız sevdiğimizi bilmeleri.

Sizi bilmem ama benim en önemli ebeveynlik hedefim bu.

Çocuklarımın birşeye ihtiyaçları olduğunda, hata yaptıklarında veya başları sıkıştığında benim tepkilerimden korktukları için yalan söylemek, durumu saklamak veya başkalarına gitmek yerine bana gelebiliyor olmaları.

Ve durum ne olursa onların yanlarında olacağımı bilmeleri. Bunu başardığım sürece kendimi başarılı bir ebeveyn sayacağım. Çünkü onları koruyabilmemin tek yolu bu.

Onların hata yapmalarını engellemeye çalışmak değil, hata yaptıklarında bana gelebilecek kadar bana güveniyor olmaları. Farklı fikirlerimiz olduğunda bile onlara sırtımı dönmek yerine, onların yanında olacağımı biliyor olmaları.

Sonuçta biz ebeveynleriyiz.

Yanlarında biz olmayacağız da kim olacak? Yeter ki onlar bizi yanlarında istesinler. Bence dünyadaki en büyük ayrıcalık bu.

Son olarak sizinle, benim çocuklarımla yaşadığım tüm çatışma anlarında, yani onların istekleriyle benim isteklerimin çatıştığı anlarda, sevgi bağımızın zayıflamasına müsade etmeden problemleri çözebilmemizin sırrı olan şu sözü paylaşmak istiyorum:

Çocuklarımızın sevgimize en çok ihtiyaç duydukları anlar, onların sevgimizi en az hakettiğini düşündüğümüz anlardır

Bu söz ve bu sözü destekleyen ebeveynlik stilini benimsemek, benim çocuklarımla olan ilişkimi sonsuza kadar değiştirdi, bunu çok net görebiliyorum.

Özellikle günlük hayatımızdaki çatışmalarımız ve stresimiz minimumda. Onlar ağlarken veya bir konuda ısrar ederken ne yapacağım diye elim ayağıma dolaşmıyor, sakin kalabiliyorum, bağırmıyorum.

Çünkü o anda odağım kendimde veya beni ne kadar sinirlendirdiklerinde değil. Tüm odağım onlarda.

Ve kendime içimden ilk söylediğim şey “Şu anda kendince haklı bir sebepten ötürü çok yoğun duygular yaşıyor, aslında acı içinde, o bu yoğun duyguları yaşarken, benim bir yetişkin gibi sakin kalıp onun yanında olmama ihtiyacı var, ben şu anda ne tepki verirsem, o da onu örnek alacak”.

Biliyorum o anda yaptığı şey, size inatçılık, şımarıklık, kapris hatta terbiyesizlik gibi geliyor ama o ne yapıyorsa inanın bana sizi üzmek veya kızdırmak için yapmıyor.

O anda aslında onun bizim farkında olmadığımız bir ihtiyacı var ve bunu kelimelerle ifade edemiyor. Beyninin mantığını kullanmasını ve mantıklı konuşmalar yapmasını mümkün kılan bölümü olan ön korteks henüz gelişimini tamamlamadı ve 20’li yaşların ortasına kadar da tamamlamayacak.

Duygularını kontrol etmesi çok zor ve henüz duygularını sakin bir şekilde ifade ederek problemlerini çözebilme becerisi gelişmedi. Bu beceri hem sizin sakinliğinizi örnek alarak, hem de beyin gelişiminin devamıyla beraber gelişecek.

Ve de inanın çocuk olmak ve büyümek hiç de kolay birşey değil.

Dışarıdan bakıldığında “Yediği önünde, yemediği arkasında, ne isterse yapıyoruz, hiç şikayet etmeye hakkı yok” diye düşünebilirsiniz ama birkaç tane çocuk gelişimi kitabı açıp okuduğunuz zaman göreceksiniz ki, iç dünyaları korkular, endişeler, birey olma mücadelesi, hayal kırıklıkları ile dolu. Bir de üstüne fiziksel büyüme ve hormonal değişiklikleri ekleyin, hayatlarının öyle dışarıdan göründüğü gibi kolay olmadığını anlayacaksınız ve yoğun tepkileri size daha normal gelecek.

İşte o zaman çocuğunuzun kriz anlarında, ona karşı öfke yerine empati duymaya başlayacaksınız ve ona bağırmak yerine, o krizini yaşarken sakin bir şekilde onun yanında olabilme beceriniz gelişecek.

Peki onun yanında olmak ne demek?

İstediği birşeyi yapmadığınızda o ağlama krizleri geçirirken, onu o zor duygularıyla yalnız bırakmak, odasına göndermek, ceza vermek, bağırmak, tehdit etmek, rüşvet teklif etmek, dikkatini dağıtmaya çalışmak veya ilginizi çekip onu görmezden gelmek yerine, onun fiziksel olarak yanına gidip yaşı küçükse onun boyuna inip gözlerine bakmak, kendine ve etrafa zarar verir haldeyse, mesela vuruyorsa ellerini tutup ona sarılmak, herkesin güvenliğini sağlamak ilk adım.

Çocuk kriz halindeyken yani ön korteks devre dışı ve amigdala aktif haldeyken onunla mantıklı konuşmalar yapmaya çalışmak veya ona bir ders öğretmeye çalışmak boşa nefesinizi harcamak olacaktır çünkü onun amigdalası sakinleşene ve mantığını yöneten ön korteksi devreye girene kadar sizi duyamaz, anlayamaz, dinleyemez hatta sizin uzun uzun nutuklarınız ve yoğun tepkileriniz amigdalayı daha da aktif hale getirir, onu daha da sinirlendirir. Amigdala sakinleşmeden sorunu çözmek çok zor. Duvara konuşmak gibi birşey.

Peki amigdalayı ne sakinleştirir?

Duygu koçluğu.

Çocuğun duygularının onaylanması, gerekiyorsa sakinleşene kadar ağlamasına müsade edilmesi ve o ağlarken size müsade ettiği ölçüde onun yanında olmak, sarılmak, sırtını sıvazlamak, elini tutmak. Yani çocuğunuzun belki ona en çok kızacağınız ve sevginizi, ilginizi en az hakettiğini düşündüğünüz anda ona ihtiyacı olan sevgiyi vermek. Çocuğunuzun krizlerini bir fırtına gibi düşünecek olursanız, onun yanında sadece havanın güneşli olduğu anlarda değil, fırtına sırasında da olmanız işte onu kayıtsız şartsız seviyor olmak demek, en azından çocuğunuzun gözünde.

Hep yazıyorum ama tekrarlayayım.

Çocuğunuzun duygularını anlamak, onaylamak ve kriz anında onun yanında olmak demek onun davranışlarını onaylamak ve illa onun istediğini yapmak anlamına gelmiyor. Çocukların sınırlara ihtiyacı var ve bu sınırları korumak da onlara onlar sevgimizi göstermenin bir diğer yolu.

Aradaki fark biz bu sınırları korumaya çalışırken ve onlar da bu sınırları sürekli test ederken yaşanan çatışma anlarının getirdiği zor duygularda ne yaptığımız.

Sevgi testimiz burada başlıyor.

Bu noktada iki seçeneğimiz var:

  1. Bu zor duygularla başa çıkmayı öğrenmeye çalışan çocuğumuza, ceza vererek, korkutarak, sevgimizi ve ilgimizi çekerek ona birşeyler öğretmeye çalışmak.
  2. Onun yanında fırtına anında ona sarılarak (elbette müsade ettiği ölçüde) ve göz yaşlarının üzerimize akmasına müsade ederek, duygularını onaylayarak ona birşeyler öğretmeye çalışmak.

Birinci seçenek, herşeyden önce çocuk ve ebeveyn arasındaki sevgi bağını zedeleyen bir yaklaşım. Sanki çocuk ve ebeveyn rakip iki takımda ve hep birisi kazanırken diğeri kaybetmek durumunda. Böylece sürekli inatlaşma, güç savaşları ve ezeli rekabet hiç bitmiyor. Üstüne üstlük bu seçenek çocuğa kalıcı dersler ve davranışlar da öğretmiyor, aynı davranışlar devam ediyor çünkü bağırma, vurma, ceza, ilgi göstermeme gibi tepkiler çocukları çok korkutan tepkiler. Çocuk korktuğu zaman beyin ciddi bir stres yaşıyor ve yoğun stres olan yerde öğrenmenin olması çok zor. Yani biz onu korkutarak ve ceza ile onun birşeyler öğreneceğini sanıyoruz ama çocuğun beyni amigdalanın çok aktif olduğu korku ve stres anlarında iç disiplini öğrenemez. Dışarıdan korkuyla empoze edilen disiplin de kalıcı olmaz ve dediğim gibi sevgi bağını zayıflatır.

İkinci seçenekte ise hedef önce korku merkezi amigdalayı sakinleştirip, ön korteksi devreye almaktır. Bu aşamada çocuk tüm yoğun duygularına rağmen hala sevildiğini, dinlendiğini ve anlaşıldığını hisseder. Defansı yavaş yavaş azalmaya başlar. Ebeveynine güven duyar, ve rakip takımdan aynı takıma geçer. Yavaş yavaş göz yaşları diner, sesler ve vücutlar sakinleşir ve korteks yani mantık, düşünme becerisi devreye girmeye başlar. İşte o zaman artık problemleri çözmek çok daha kolaydır. Bu süreç, duruma göre 10 saniye de sürebilir, 10 dakika veya daha fazla da. Ama siz pratiğinizi arttırdıkça ve çocuğunuz da bu süreçle beraber duygusal zeka ve duygu yönetme becerisini geliştirdikçe süreç daha kolay ve kısa hale gelmeye başlar.

Tabii ki bir de işin çocuk ve ebeveyn kriz yaşamadan öncesi var, yani bu krizlerin ve çatışmaların da minimumda yaşanması için yapabileceğimiz birçok şey var. Ama burada ne kadar detay da yazmaya çalışsam yetmiyor, bunlar başlı başına bir seminer veya kitap konusu ama parça parça da olsa yazılarıma eklemeye devam edeceğim çünkü biliyorum ki çoğunuzun en şikayetçi olduğu konu çocuğunuzla yaşadığınız çatışmalar.

Yukarıdaki sözü de bir kere daha hatırlatmak istiyorum:

Çocuklarımızın sevgimize en çok ihtiyaç duydukları anlar, onların sevgimizi en az hakettiğini düşündüğümüz anlardır

Hatta bunu evinizin görünür bir yerlerine veya bilgisayar ekranınıza koymanızı öneririm. Önümüzdeki 30 gün boyunca sabah bu sözle uyanın ve akşam yatmadan önce kendinize bu sözü okuyun.

Bakın bakalım çocuğunuzla olan ilişkiniz bir ay içinde nasıl boyut değiştirecek.

Sevgilerimle

Ahu